İnsanlar dudak uçuklatacak bir öğrenme kabiliyetine sahiptir, ancak yaşımız ilerledikçe, özellikle de yetişkinlik döneminde, motivasyonumuz düşmeye meyillidir. Çocukken doğal olarak meraklıyızdır ve çevremizdeki dünyayı keşfetmekte özgürüzdür. Yetişkinken görüşlerimize ve fikirlerimize meydan okuyacak herhangi bir bilgiye – ya da veriye – direnecek kadar öğrendiklerimizi korumakla ilgileniriz. Günümüzde, çalışma hayatları boyunca hızlıca beceriler geliştirme ve yeni bilgilere adapte olma arzusu ve becerisine sahip, “öğrenebilirliği” (learnability) üst düzeyde olan çalışanlara yüksek talep var. Bu talep, son dönemlerdeki teknolojik gelişmelerle daha da arttı.
Dijital çağın en büyük kültürel ve entellektüel değişimlerinden biri şüphesiz ki bilginin metalaştırılması ve bilgiye her yerden erişilebilmesidir. Doğru soruyu sorarak (ve WiFi kullanarak), yanlış bilgilerle ve kirli verilerle dolu bu alanda aldığımız cevapların doğruluğunu sorgulayabildiğimiz sürece neredeyse aradığımız her şeyin cevabını bulabiliriz. Bunların kariyerle ilgili en önemli sonucu bilginin ve uzmanlığın değerinin düşmesi oldu. Ne bildiğiniz artık ne öğrenebileceğinizden daha az önemli; ve işverenler artık gelecekte doğru uzmanlıkları geliştirebilecek genel becerilere sahip kişilere özel uzmanlıklara sahip kişilerden daha çok ilgi gösteriyorlar, özellikle de kişiler düzenli olarak ve farklı roller hakkında öğreniyorsa. Nasıl öğreneceğini öğrenebilen insanlara olan ilginin yeni olmadığını hatırlatmalıyız. Yüzyıl önce, modern pedegojinin ve çocuk gelişimi biliminin resmi eğitimde uygulanmasına öncülük eden Fransız psikolog Alfred Binet, “İlk işimiz [öğrencilere] en çok işlerine yarayacak gibi görünen şeyleri değil, nasıl öğreneceklerini öğretmek.” demişti. Bugüne baktığımızda Binet’nin perspektifinin her zamankinden daha geçerli olduğunu görüyoruz.
Herkesin aynı bilgilere ulaşabildiği günümüzde farklılık yaratan veriye erişim değil; veriyi kullanma becerisi, mevcut veriyi faydalı bilgiye dönüştürme kapasitesidir. İronik olarak, veri fazlalığı bilgi eksikliğine yol açabilir. Dikkat dağıtan dijital etkenlere direnmek, merak, aç bir zihin ve öğrenmek için disiplin gerektirir. Görece daha az çevresel uyarıcının olduğu ve yenilikle uğraşmanın ödüllendirildiği bir dünyada yaşayan evrimsel atalarımızın aksine, şimdi yeni bilgiyi gözardı etmek öğrenmekten daha avantajlı. Kalori alımını en üst düzeye çıkaracak evrimsel eğilimimizin artık uyumlu olmaması gibi, yaşadığımız bol ve ucuz bir fast food dünyasında, Facebook, Twitter ve “clickbait" haberler çağında, mümkün olduğunca fazla yeni bilgi tüketme konusundaki evrimsel yatkınlığımız artık avantajlı değil.
İşleri daha da kötüleştirmek için, bugünün işleri ve kariyerleri sürekli olarak yüksek seviyede performans bekleyerek ve enerjimizi becerilerimizi genişletmeye değil, sonuçlara ulaşmaya odaklamamızı sağlayarak genellikle öğrenme kabiliyetimize ket vuruyorlar. Çoğu işveren öğrenme kültürünü desteklemek yerine sonuçları saplantı haline getiriyor, sürekli daha yüksek verimlilik ve performans bekliyor ve bunlar merağın ve öğrenmenin önündeki en büyük engeller haline gelebiliyor. Bunları aşmak isteyen kişiler bu dört öneriye bir göz atabilir:
Doğru kurumu seçin
Çoğu kişi iş seçerken “öğrenme potansiyeli”ni kriterleri arasına almıyor. Elbette öğrenme potansiyeli kısmen sizin kişiliğinizle, öğrenebilirlik, merak ve yeni deneyimlere açıklık gibi karakter özelliklerinizle de ilgilidir. Beklenildiği gibi, zeka da çok önemli bir özelliktir. Ancak bu özelliklerden bağımsız olarak, öğrenme isteğiniz seçeceğiniz iş, kariyer ve kurumdan da oldukça fazla etkilenecektir. Örneğin, araştırmalar öğrenmeyi teşvik eden bir çevrenin deneyimlerimizi şekillendirmek ve yeni bilgiler geliştirmemize yardımcı olmak konusunda çok önemli bir rol oynadığını gösteriyor… Kurumlar öğrenme kültürü yaratmak için mutlaka psikolojik güvenlik, çeşitlilik, fikirlere açıklık ve derinlemesine düşünmek için zamana sahip olmalı ve bu gerekliliklerin hepsi kısa dönemde alınacak sonuçları engelleyebilir.
Öğrenmek için zaman ayırın
Özellikle de en yüksek seviyelerde performansla çalışmaya odaklandığınızda, öğrenmenin önündeki en büyük engellerden biri zamandır. Bu patronunuz için de geçerlidir, bu nedenle sizin öğrenme serüveninize zaman ayırmalarını bekleyemezsiniz. Aslında, patronunuz öğrenmeye zaman ayırabilmek için fazlasıyla meşguldür. Bu nedenle kendi öğrenme sürecinizi elinize almanız, profesyonel büyümenizi ve gelişiminizi yönetmeniz çok önemlidir. Ne öğreneceğinizin söylenmesini bekliyorsanız, öğrenme süreciniz hakkında proaktif olmuyorsunuz demektir. Bunlara erişmek için özel bir zaman verilmese bile, öğrenmek için gerekli zamanı ayırmak sizin elinizdedir.
Güçlü yanlarınızı gözardı edin
Güçlü yanlarımızı kullanabileceğimiz işleri tercih etmek daha kolay olsa bile – ve yetenek büyük ölçüde doğru yerdeki kişiliktir aslında – yeni edineceğimiz güçlü yanlarımızı yalnızca güçsüz yanlarımızla çalışarak geliştirebiliriz, bu nedenle daha önce sahip olmadığınız beceriler geliştirmek istiyorsanız, ya da yeni bir konuda uzmanlaşmak istiyorsanız, bildiğiniz şeylere değil bilmediklerinize odaklanmanız gerekecek. Bunu yapmak cesaret – ve işvereninizin desteğini gerektirir. Böyle zamanlarda, yakın beceriler bulmak – yeni şeyler öğrenmek ya da yeni bir alanda değerli deneyimler kazanmak için var olan bazı becerilerinizden faydalanmak – tehlikeli olabilir. Unutmayın; başlangıçta görece daha kötü performans sergilemenize neden olsa da, bunu yapmak yeni şeyler öğrenme becerinizi ve güçlü yanlarınızın çeşitliliğini artıracaktır.
Diğerlerinden öğrenin
Çoğu zaman öğrenmeyi resmi eğitimlerle birlikte düşünürüz, ancak en büyük öğrenme fırsatları organik ve spontanedir; ve bu iş yeri için de geçerlidir. İşyerleri yapılandırılmış derslerden ya da eğitim materyallerinden değil, diğerlerinden; iş arkadaşlarınız, yaşıtlarınız, patronlarınız ve özellikle de danışmanlarınız; öğrenmeyi içerir. Aslında, resmi öğrenme müdahalesi yalnızca belirli bir konudaki ya da uzmanlık alanındaki becerileri geliştirirken, spontane ve sosyal öğrenme yeni alışkanlıkların kazanılmasında ve pratik davranışların gelişmesinde daha etkilidir. Bunun yanında her günkü çalışma hayatımızda karşılaştığımız sorunların çoğunun iyi yapılandırılmış değil, eksik tanımlanmış olduğunu, bu nedenle objektif olarak doğru bir çözümü olmadığını, teknik öğrenme becerilerinden çok uyarlanabilen becerileri gerektirdiği de belirtiliyor. Ancak, bu da doğru geribildirime ve diğerlerinin önerilerine – bunlara eleştiriler de dahil – karşı anlayışlı olmayı gerektiriyor. Pek çoğumuz öğrenmeyi unuttuğumuz yeterlilikleri göstermeye çalışmakla epey meşgulüz ve tavsiye istemeyi zayıflık işareti olarak görüyoruz. Diğerlerinden öğrenmek için sınırlı fırsatınız olsa da, kendiniz hakkında öğreneceğiniz bir şeyler her zaman vardır: örneğin diğerlerinin sizi nasıl gördüğünü anlayabilirsiniz. Bu soruyu yanıtlamak boşlukları ve gelecekteki öğrenme alanlarınızı fark etmenizi sağlayacak.
Hepsinden önemlisi, öğrenme süreci hiçbir zaman durmamalı. Geçmişteki başarılarınızdan ve şu anki uzmanlık seviyenizden bağımsız olarak geleceğiniz öğrenmeyi sürdürme becerinize bağlıdır.
Kaynak: hbt.org