Sizi Arayalım
Fatura ÖdeEN
EN
Yeşil Uydu, Temiz Sinyal

İşNet Uydu Sistemleri Müdürü Kadir Özenç: “Yenilenebilir enerji kullanımı ise sadece uydularda değil, yer istasyonlarında da kritik. Bu istasyonlarda güneş/rüzgâr enerjisi tercih edilmeli; RF ekipmanları ise düşük tüketimli, çevre dostu donanımlardan seçilmelidir. Bununla birlikte, uydu donanımlarının geri dönüştürülebilir malzemelerden üretilmesi önem taşır. Görev ömrünü tamamlayan uydular, kontrollü şekilde Dünya’ya geri dönmesi malzemelerin yeniden kullanılabilmesini sağlar. Bu yaklaşımlar yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda çevresel sürdürülebilirlik açısından da kritiktir.”

Dijital haberleşme sektöründe sürdürülebilirlik rüzgarları esiyor. İşNet Uydu Sistemleri Müdürü Kadir Özenç, “yeşil uydu” ve “temiz sinyal” kavramlarının yanı sıra yeni nesil LEO uydularının getirdiği dönüşümü ve uzay çöpü sorununa yönelik çözüm önerilerini değerlendirdi. Özenç, Türkiye’nin dijital haberleşme altyapısındaki yeşil dönüşüm sürecine dair önemli açıklamalarda bulundu.

Kadir Özenç, haberleşme teknolojilerinde “yeşil uydu” ve “temiz sinyal”in ne anlama geldiğini detaylı bir şekilde açıkladı. Özenç’e göre, “Yeşil Uydu” kavramı; enerji verimliliği yüksek, karbon aya izi düşük ve sürdürülebilirlik kriterlerine göre tasarlanmış yeni nesil uyduları tanımlar. Bu uyduların temel özelliği, enerji tasarrufu sağlamak üzere özel olarak tasarlanmış olmaları. Özenç, bu konuda şunları belirtiyor: “Düşük enerji tüketen RF (Radyo Frekansı) sistemleri kullanılır. Akıllı güç yönetimi sayesinde anten yönü, çıkış gücü ve çalışma modu otomatik olarak ayarlanarak enerji tasarrufu sağlanır. Yeniden kullanılabilir uydu bileşenleri çevresel etkilerin azaltılmasına katkı sağlar.”

"Temiz sinyal" kavramı ise, parazit, bozulma ve gürültü gibi istenmeyen durumlardan arındırılmış; yüksek kaliteli ve güvenilir sinyali ifade eder. Özenç temiz sinyal elde etmenin teknik detaylarına da değinerek, “Bu, uygun SNR (Signal-to-Noise Ratio-Sinyal-Gürültü Oranı) ve düşük BER (Bit Error Rate – Bit Hata Oranı) ile sağlanır. Doğru planlanmış bağlantı bütçesi, kaliteli RF ekipmanları ve doğru anten yönlendirmesiyle “temiz sinyal” elde edilir.” dedi.

Bu sistemlerin geleneksel uydu çözümlerinden farklarını ise Özenç şöyle sıraladı:

·       “Yeniden kullanılabilir roketlerle fırlatılmaları sayesinde karbon salınımı azaltılır.”

·       “Yüksek verimli güneş panelleri ve bataryalar, enerji tüketimini düşürür.”

·       “Uydu görev ömrü sonrası kontrollü şekilde Dünya’ya geri dönebilecek sistemler entegre edilir.”

·       “Katı yakıtlı itki sistemi yerine elektrikli itki sisteminin kullanılması, daha hafif ve uzun ömürlü çözümler sunulur.”

·       “Yüksek frekans bantları (Ka/Q/V bandı) desteklenerek kapasite artırılır.”

Haberleşme sektöründe karbon ayak izini azaltma ve sürdürülebilirliği sağlamanın temel yollarına dikkat çeken Özenç, üç ana alana odaklanılması gerektiğini vurguladı: daha az sayıda uyduyla daha çok kapasite, yenilenebilir enerji entegrasyonu ve donanım verimliliği.

Özenç, HTS (High Throughput Satellite-Yüksek Kapasiteli Uydu) sistemlerinin bu konudaki önemini şu sözlerle açıkladı: “HTS sistemleri, geleneksel uydulara kıyasla daha az enerjiyle çok daha yüksek veri iletimi sağlar. Elektrikli itki sistemleri ise fırlatma yakıtını azaltırken, uydunun ömrünü uzatır.” Yenilenebilir enerjinin sadece uydularla değil, yer istasyonlarında da kritik olduğunu belirten Özenç, “Bu istasyonlarda güneş/rüzgar enerjisi tercih edilmeli; RF ekipmanları ise düşük tüketimli, çevre dostu donanımlardan seçilmelidir” diye ekledi. İşNet olarak bu alandaki uygulamalarını da paylaşan Özenç, “Müşterilerimize sunduğumuz uydu servislerimizde, kapasite planlamasında ‘bağlantı bütçesi optimizasyonu’ yaparak, düşük çıkış gücüyle yüksek performans sunan son teknoloji RF sistemleri kullanıyoruz. Sahada yüksek MODCOD (Modülasyon ve Kodlama) değerlerine sahip ve ACM (Adaptive Coding and Modulation-Uyarlanabilir Kodlama ve Modülasyon) destekli modemlerle enerji tüketimini azaltıyoruz” ifadelerini kullandı. Kadir Özenç, yapay zekâ, otomasyon ve düşük güçlü vericilerin enerji tasarrufu ve sinyal verimliliği açısından sağladığı katkıları şöyle özetledi:

·       Yapay zekâ (AI) ile enerji ve sinyal optimizasyonu: “Yapay zekâ tabanlı sistemler, frekans ve kullanıcı eşleşmesini analiz ederek spektrum verimliliğini artırır. Hava koşullarını ve sinyal kalitesini ölçerek ana istasyonun uyduya otomatik olarak yönlendirilmesini sağlar. Aynı zamanda uydu donanımlarını takip ederek sistem arızalarını önceden tahmin eder ve önleyici bakım hizmeti sağlar, bu da donanım ömrünü uzatır.”

·       Otomasyon sistemleri ile akıllı enerji yönetimi: “Ana istasyon ve/veya modem sistemlerinde güç ölçümü yaparak ihtiyaç dışı durumlarda aktif olmayan donanımları devre dışı bırakır. Çıkış seviyelerini ölçümleyerek otomatik güç yönetimi yapar. Böylece, gereksiz güç tüketimi önlenmiş olur.”

·       Düşük güçlü vericiler ve LEO (Low Earth Orbit–Alçak Dünya Yörüngesi) uydularının avantajları: “Düşük güçlü vericilerle çalışan LEO uyduları, Dünya’ya daha yakın oldukları için daha düşük güçle iletişim kurabilir. Bu da hem uydu hem kullanıcı tarafında enerji tasarrufu sağlar.”

Özenç, bu teknolojilerin genel olarak %20 ila %40 arasında enerji verimliliği sağladığını ve ekipman ömrünü artırdığını belirtti. İşNet’in bu alandaki çalışmalarını ise “yapay zekâ ve RPA (Robotic Proses Otomation-Robotik Süreç Otomasyonu) destekli sistemler ile bu ölçümleri analiz ederek haberleşme altyapımızda verimliliğin artırılmasına yönelik çalışmalar yürütüyoruz.” sözleriyle ifade etti.

Yeni nesil LEO uydularının, dijital haberleşmede yarattığı dönüşümün hem fırsatlar hem de riskler barındırdığını dile getiren Özenç, bu uyduların kapsayıcılık, verimlilik ve düşük enerji tüketimi açısından sunduğu fırsatları şöyle açıkladı:

·       “LEO uyduları, yeryüzüne yakın olmaları (<2000km) sebebiyle 20–50 ms aralığında düşük gecikme süreleri sunar. Bu sayede fiber kalitesinde internet hizmeti mümkün olur.”

·       “Kırsal, deniz aşırı, dağlık ve internet altyapısı bulunmayan tüm bölgeler bu sistemle kapsama alanı içine alınır. Düşük gecikme süreleriyle oyun, uzaktan ameliyat, askeri iletişim gibi alanlarda verimli kullanım imkânı sunar.”

·       “Yüzlerce, hatta binlerce uyduyla çok büyük bir bant genişliği ve veri iletim kapasitesi sunulmuş olur.”

·       “Kırsal alanlara internetin ulaştırılmasıyla sosyal sürdürülebilirlik açısından dijital uçurumun kapatılmasına katkı sağlar.”

·       “Yeniden kullanılabilir roketlerle fırlatılmaları, karbon salınımı azaltılabilir. Uydular yüzeye yakın olduklarından düşük güçlü terminaller kullanılabilir, bu da enerji tasarrufu sağlar.”

·       “Uydular arası iletişimle yeryüzünde az sayıda ana istasyonla yüksek verim elde edilir.”

Ancak LEO uydularının beraberinde getirdiği risklere de değinen Özenç, uzay kirliliği, spektrum çakışması ve süreklilik zorunluluğunu başlıca tehditler olarak sıraladı. Özellikle uzay çöpü sorununa dikkat çeken Özenç, “LEO yörüngesinde binlerce uydu bulunması, uzay çöplüğü oluşmasına sebep olur ve çarpışma riskini artırabilir” uyarısında bulundu.

Uzay çöpü sorununa karşı alınması gereken önlemleri ise Özenç şu şekilde belirtti:

·       Aktif Yörünge Temizliği ve Otonom Kaçınma Sistemleri: “Görev süresi dolan uyduların güvenli şekilde Dünya’ya dönmesini sağlayacak sistemler geliştirilmelidir. LEO uydularına entegre edilen yapay zekâ destekli kaçınma sistemleri sayesinde çarpışmalar önceden tahmin edilip önlenebilmektedir. Gelişmiş operatörler, bu sistemleri gerçek zamanlı yörünge analizleriyle desteklemektedir. Ayrıca eski uyduların robotik kollarla yakalanıp imha edilmesi üzerine projeler yürütülmektedir.”

·       Görev Sonrası Sorumluluk ve Yakıtlı İniş Sistemleri: “Görev süresi biten uyduların kontrollü şekilde Dünya atmosferine yönlendirilmesi ve atmosferde yanarak yok olması, yörünge temizliği açısından kritik. Bunu sağlayacak yakıt, yönlendirme sistemleri ve yazılımlar zorunlu hale getirilmelidir.”

·       Uluslararası Regülasyonlar ve Paydaş Katılımı: “Uzaya erişim artık sadece büyük devletlerin değil, özel sektör şirketlerinin de hâkimiyetine açık bir alan haline geldi. Bu nedenle Birleşmiş Milletler, ITU ve diğer uzay ajansları nezdinde bağlayıcı yasal düzenlemelerin oluşturulması, spektrum paylaşımı ve görev süresi gibi konular belirginleştirilmelidir.”

·       Sürdürülebilir Tasarım İlkeleri: “Yalnızca fırlatma sonrası değil, tasarım sürecinden itibaren sürdürülebilirliği merkezine alan sistemler geliştirilmelidir. Tasarımda geri dönüştürülebilir malzeme, modüler yapı, düşük ağırlık ve enerji verimliliği esas alınmalıdır.” zekâ

Türkiye'nin dijitalleşme altyapısında yeşil dönüşüm sürecine de değinen Kadir Özenç, bu sürecin ivme kazandığını ancak kurumsal, teknik ve yasal yapılandırmaya ihtiyaç duyulduğunu belitti. Özenç, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın eylem planlarında enerji verimliliğinin daha görünür bir tema haline geldiğini ifade etti.

Yerli üretim Türksat 6A projesi, karbon ayak izini azaltma konusunda önemli bir adım olduğunu vurgulayan Özenç, bazı operatörlerin, baz istasyonlarını yenilenebilir enerji kaynaklarıyla çalıştırmaya başladığını da ekledi.

Avrupa Yeşil Mutabakatı ve 2053 Net Sıfır Hedefi doğrultusunda, sektörün öncelikli yol haritasına ilişkin Özenç, şunları söyledi: “Bu dönüşüm sürecinde, kamu ve özel sektörün bir araya gelerek Avrupa ve dünya ile uyumlu, öncelikli bir yol haritası oluşturması gerekmektedir. Kamu, yenilebilir enerjiyle çalışan uydu yer istasyonlarını, veri merkezlerini ve haberleşme altyapılarını teşvik etmeli. Özel sektör ise çevresel etkileri azaltacak, geri dönüştürülebilir donanım ve düşük enerji tüketimli sistem yatırımlarını önceliklendirmeli.”

Özenç son olarak, “Bu, kamu–özel sektör iş birliğini derinleştirerek mümkün olacaktır.” diyerek sözlerini tamamladı.

ICT Media Dergisi, Ağustos 2025